Saturday, July 28, 2012

TÜRKİYE Türkmençe'sinin usta mimarı, hak-u-halk âşığı Yunus Emre,

Ýunus Emräniň suraty

DÜŞÜNMEK VE PAYLAŞMAK:

TÜRKİYE Türkmeçe'sinin usta mimarı, hak-u-halk âşığı Yunus Emre, kendini o ünlü şiirinde âlem halkına böyle tanıttı:

Benim adım dertli dolap
Suyam akar yalap yalap
Böyle emreylemiş çalap
Ânın için inilerim.
 Dertliydi Yunus, çünkü bütün insanlığın yükünü, insan kardeşlerinin derdini kendi omuzlarında çekiyor, acılarıyla yüreği yanıyor, ölümleriyle azalıyor, doğumlarıyla çoğalıyordu. Kendini başka insanlarla öylesine özdeşleştirmişti ki... Kendi yok olmuş, silinmiş, bu dünyada ancak başkaları yaşar olmuştu. Ya da Yunus başkaları adına yaşayan bir temsilci.

GİT BEKTAŞ VELİYE
Yunus Emre, 13. yüzyıl Anadolusunda, Eskişehir’e bağlı Bozbulanık Porsuk Çayı yöresinde, Sarıköy derler bir küçücük köyde doğdu. Gençliğine düşen o acımasız kıtlık yıllarında obası onu, “Var git, Sulucakarahöyuk’te mekân tutan Bektaş Veli’ye! Bizler için buğday iste. Gönlü gani, eli açık bir Tanrı eriymiş, var git bizim adımıza iste ondan, açlarımızı doyursun, çıplaklarmızı giydirsin, az halkımın çok etsin." Yunus Emre’nin yüzyıllardır dilden dile gezen öyküsü işte bu yolculukla baş- lar. Ne ki, bir garip şey oldu ve gani gönüllü Bektaş Veli, buğday istemek için menziller aşan bu genç adama sordu: "Buğday mı istersin yarenler himmeti mi?" Yunus Emre şaşı kaldı bu soruya. Himmeti neylesin? Köyde bebe belik aç, buğday bekler, himmet Bektaş Veli’de kalkın. Yunus buğdayını alıp gitsin.
Yunus Emranin bir goşgusy
YUNUS EMRE,HİMMETİ BİLMEZDİ 
Yunus Emre o sıra henüz erenler himmetinin ne anlama geldiğini, buğdayın da bulgurun da bu himmetinin içinde olduğunu bilmiyordu. Ama ne var ya, buğdayını yüklenip yola çıkmışken içine bir ateş düştü yollarda bir yangın. Garip Yunus’un gönlünde taş taş üstünde bırakmayan. Kasıp kavuran... Yolunu kesip, ’‘döngeri dön!”diye buyruk veren. Ama olanlar oldu, yan yoldan geri dönüp, "Al buğdayım ver himmetini" diye kapısına dayandığı Bektaş Veli ona tatlı tatlı gülümseyerek, "Senin nasibin artık Taptuk Emre yönüne döndürülmüştür, var git himmeti ondan niyaz et" dedi.
GÖNÜLLER SULTANI
Yunus Emre, yaşadığı Yüzyılda Tapduk Emre'nin dergâhında yetişti. Cünun, 10nun ve sükûnfürak özetlenen hayatı boyunca çok yerler gezdi. Yazdığı, söylediği şiirlerde sevgiyi anlattı, gönüllere taht kurdu.
YUNUS EMRE'NİN HAYATININ ÖZETİ  
Eskiler, Yunus Emre’nin hayatını üç bölümde özetlerler: Cünun, fünun, sükûn.
Bektaş-i Veli’ye varana kadar geçen cünun döneminde Yunus bunalımlar içindeydi. Gözü gönlü insan sevgisiyle dolu. Ama o sevdikleri gün oluyor ölü ölüveriyordu. Onları öldüren Allah’a durur durur sorardı Yunus: “Neden? Madem ki öldürecektin, neden gülleri bu kadar  güzel, kokuları bu kadar etkili. İnsanlırı bu kadar sevgili yarattın? Neden o güzelim tenler solacak, o sırma saçlar dökülecek, bedenimizi kurtlar yiyecek. Yakışır mı bu Yaradan'a? Neden?'
Fünun denen öğreti ve bilgi dönemi Tapduk dergâhında başlamış, orada gelişmişti. Bu dergâha yıllar yılı hizmet eden derviş Yunus’un adı orada “Oduncu Yunus" oldu. Yunus bu işlerde öylesine incelmişti ki, dergâhına odunun bile eğrisini getirmemekle ün salmış, “olmuş ve ermiş" canlar arasına girmişti. Güzeli, bu erginliğinden ve olgunluğundan kendisi hiç haberli değildi. 

Yunus Emre
Bir gün, ustası Tapduk Emre. "Yunus,” dedi, ona, "Bir postta iki aslan oturamaz, artık sana bu dergâhtan yol göründü, var git dünyayı gez dolaş, yenilikler gör, yenilikler öğren." Yıllar yılı süren bu "seyyahat çilesi" Yunus’a çok şey öğretti ama şeyhini,dergâhını, orada geçen hayatı da çok amma çok özletti. Günün birinde, "gayrı çile yeter" diye Taptuk kapısına vardığında artık gözleri görmeyen Tapduk Sultan öğrencisini "Gel bakalım bizim Yunus" diye karşıladı. "Bizim Yunus" demeseydi de. "Kim bu gelen?" deseydi, ya da başka herhangi bir şey... Yunus dönüp çileli yolculuklarına devam edecekti. Artık adı Koca Yunus’tu. sükûn dönemine ulaşmış, kilidi açılmış, şiirlerini söyleme izni verilmişti. Bu şiirler oluk oluk dış dünyaya akıyor, insanların gözünü, gönlünü ışıtıyordu. Ama. her yerde, her zaman çekemeyenler. anlayamayanlar vardır, yok mudur? Yunus Emre'yi de işte, o ünlü Molla Kasım anlamıyor, çekemiyordu. Bir gün Yunus’un eline geçirdiği bütün şiirlerini Molla Kasım yırttı attı. Kâğıt parçalarından suya düşenlerin içindekileri balıklar öğrendi, havaya uçanların içindekileri kuşlar... Yırtamayıp kalanları da insanlara kaldı. 
Böyle bir Yunus’tu işle bizim Yunus'umuz. Beyaz Türkçe'nin usta mimarı, âşıklar serveri, dertliler ortağı, insancıl, ölümsüz...

Yunus Emre'nin mezarı açıldığında bir eli başının altında, bir eli kalbinin üstündeydi 6 yüzyıldır bozulmadan uyuyordu...  
BU yıllarda, Ankara-İstanbul arası çift hat yapılmatadır ve planlara göre, Sarıköy’de bu hat tam Yunus Emre türbesinin üzerinden geçiyor. Bunu duyan temiz ve uyanık bir iki insan Adnan Saygun ve H. Baki Kunter çok değil, o kadar! alâkalı makamlardan türbenin yüz elli metre geri alınması İçin İzin istiyorlar. Her şeyi kendileri yapacaklar.İzin veriliyor, ancak hiçbir tören yapılmayacak, kimseye haber verilmeyecek. Bir arkeolog işe nezaret edecek... Yunus Emre âşığı o birkaç insan her şarta eyvallah, diyorlar. Onların dileği koca şairi trenler altında çiğnetmemek. Hemen faaliyet başlıyor. Tren yolunun yüz elli metre ilerisine, beyaz küfeki taşından küçük bir anıt yaptırılıyor. Yunus Emre'nin, kabrinden o anıta nakledileceği gün, beş kişilik bir heyet Ankara'dan Sarıköy'e geliyor. Aldıkları talimata göre, kimseye sezdirmeden! Heyetin başında Halim Baki Kunter, rahmetli eşi Aziz Vildan Kunter var. Misafirleri, akşamın alaca karanlığında karşılayan Sarıköy muhtarı son derece heyecanlıdır "Beyler, diyor siz bana sıkıca emir verdiniz amma ortalıkta benim anlayamadığım bir şeyler var. Sarıköy’e kamyon kamyon, araba araba adam geliyor. Aha şu arada toplanıyor- 

Yapacak bir şey yok. Allah’ın dağında yatanlara nereden geldiniz, neden geldiniz, diye sorulabilir mi? Ertesi sabah erkenden uyanıp işe koyulmak üzere türbeye gelen heyetin gördüğü İnanılmaz, akıl ermez bir iştir. Sarıköy ovasında en aşağı, 30 bin kişilik bir insan denizi dalga dalga dalgalanmakta, İlâhiler söyleyerek töreni beklemektedir Şol cennetin ırmakları Akar Allah deyu deyu... Kim çağırdı, nereden geldi bu insanlar. Nerelerden gelmemişler ki? Sandıklı'dan. Bolvadin'den, Konya'dan, Bolu'dan. Hem de öylesine bir geliş de değil bu  Bolulular en ünlü ahçılarıyla, Konyalılar kaşıkları, koyunlarıyla, Karadut köyü pekmez kazanlarıyla. kamyon kamyon mevlit şekerleriyle...
Kabir, heyet huzurunda açılınca görûlen manzara da yazdıklarımız kadar inanılmaz gibi. Bir eli başının altında, bir eli kalbinin üstünde, en aşağı altı yüzyıldır en küçük bir bozulmaya maruz kalmadan uyuyan bu iskelet, gereken bütün dini töreni yapılarak, yeniden tabutuna konuyor. Eski mezardan, yeni mezara kadar yüz elli metrelik yolu İnsanlar elleri üzerinde Yunus'un tabutuyla tam üç saatte yürüdü. Herkes onu bir kere kucaklamak istiyordu. İhtiyar kadın lar, genç kadınlar, çocuklar ağlıyor, “Ah! diyorlar, dizin dizin yüzün yüzün süründük geldik”, "Ah! diyorlar, İmam asâsıyla çoban sopasıyla koşuştuk geldik!" Tören bitip Yunus yerine yerleşince bir de bakıyorlar kazanlar kurulmuş, etli pilavlar pişmiş, helvalar dökülmüş... On dan sonra Anadolu’nun en ünlü mevlithanları Süleyman Çelebi'nin Mevlidi’ne başlıyorlar. Bir ölmez şairin bir ölmez şaire seslenişiyle tören bitiyor.

10 yerde mezarı var.. 
Erzurum'un Tuzcu köyü Larende (şimdiki Karaman) Bursa Sandıklı’nın Çay köyü, Karahisar’ın Sanduklu bucağı Kula’nın Emre köyü Konya Aksaray'ı Isparta'nın Keçiborlu ilçesi Palandöken dağının Dutçu köyü Eskişehir'in Sarıköy'ü 
Bir handa toplanmış yolcular, "Yunus Emre'nin mezarı bizim köydedir, yok kardeşler bizim köydedir" diye tartışıp dururlarken, hancı araya girip “Yolcular" dedi, "Boşuna çekişip dövüşmeyin, bu işin sonunu bulamazsınız. O’nun her gönülde bir türbesi vardır. O ebedi yolcu, her gönülde bir çerağ uyandırmış, her avuç toprağa bir mezar koyarak mührünü vurmuştur."
Tumar
YENİ KABRİNE GİDERKEN
Yunus Emre, ölümünden 6 yüzyıl sonra mezarı açılarak biraz İleride yeni kabrine defnedildi. O gün
onblnlerce kişi Sanköy'de toplandı. Herkes birbirinden habersiz gönüller sultanının yeşil çuhasına
yüz sürmek için yarıştı. Mezardan çıkan İskelet hiç bozulmadan duruyordu. Bir eli başının altında,
bir eli kalbinin üstünde...

KARAMAN DAKİ TURBE
Yunus Emre 'nln mezarının nerede olduğu yıllarca tartışıldı. Halk ozanı, ünlü düşünüre Anadolu -
nun her yerinde sahip çıkılıyordu. Bir zamanlar bu sahip çıkma, söz düellosuna kadar ulaştı. Yunus
Emre’ye ait olduğu iddia edilen türbeler Sasında Karaman'da Yunus Emre Camii bitişiğindeki yer
de vardı...

YUNUS EMRE ÇEŞMESİ  
Sarıköy'de bulunan Yunus Emre'nln mezarının hemen yakınında bir de çeşme bulunuyor. DurmadÇ?) su akıyor. Gelen geçen İçiyor. Bu sanki bir şerbet. Çeşmenin Üstündeki yazıda “Haktan gelen şerbeti içtük" diye başlıyor...
Yunes Emranin turbesi

No comments:

Post a Comment